Dünya’nın modern! şehirlerinde, Akıllı Şehirler’in sıkça konuşulduğu şu günlerde, bizim medeniyet havzamızda da medeniyetimize dair izler, şehirlerimizle beraber birer birer silinmekte.
“Şehrin varlık özelliklerinin, en üst amacının da yaşayan neslin olduğu kadar gelecek nesillerin de manevi kültürel hayatının, idrak ve davranış tercihlerinin en üst düzeyde gelişmesini sağlamak ve düzenlemek.”
Dünya’nın modern! şehirlerinde, Akıllı Şehirler’in sıkça konuşulduğu şu günlerde, bizim medeniyet havzamızda da medeniyetimize dair izler, şehirlerimizle beraber birer birer silinmekte. Dün Basra ve Bağdat derken, bugün Musul, Kerkük, Şam ve Halep yok edilmekle karşı karşıya. Yahut, kalabalık nüfusun getirdiği baskı ve ekonomik sebeplerle kadim şehirlerimizi kendi ellerimizle başka bir şeye dönüştürüyoruz. Uzağa gitmemize gerek yok Bursa ve İstanbul bunun en güzel örnekleri. Akıllı Şehirler kavramından uzak durmamızın bize getireceği bir fayda yok ancak medeniyet tasavvurumuzu yerleştirmemiz, kendi bakış açımızı yansıtmamız gerçeğinden de kaçamayız.
Medeniyet tasavvurumuz üzerine söylenen onca sözden sonra, “yeni bir medeniyet tasavvuru” bahsi, çağımızın en hararetli tartışılan konularından biridir. Bugün, geçmişle, tarihimizle organik ilişkisi olan bir medeniyet tasavvuru içerisindeyiz. Bunun içindir ki; geleceğe dair söyleyeceğimiz her söz geçmişimizin yansıması olacaktır. Bu durum bizi daima tarihimizdeki örnekleri incelemeye, üretilenler üzerine düşünmeye ve anlamaya zorunlu kılmaktadır.
İnsanın, “Nereden geldik? Neredeyiz? ve Nereye gidiyoruz?” sorularına verdiği cevaplar, içinde bulunduğu medeniyetin hayat görüşünü ortaya koymaktadır. O halde, medeniyet, insanın hayat görüşünün fiziki bir yansımasına; şehir ise medeniyet tasavvurumuzun en açık ve somut yüzüne karşılık gelmektedir.
Şehir, insan ve medeniyet konularında fikir sahibi olmak için ilk başvurduğumuz isimlerden olan Turgut Cansever, şehre dair düşüncelerini şöyle açıklamıştır; “Şehrin varlık özelliklerinin, en üst amacının da yaşayan neslin olduğu kadar gelecek nesillerin de manevi kültürel hayatının, idrak ve davranış tercihlerinin en üst düzeyde gelişmesini sağlamak ve düzenlemek”.
Kaybettiğimiz bir medeniyet düşüncesi bizlere kendimizi sorgulamamız gerektiğini hatırlattı. Bu yüzdendir ki; “Medeniyet nedir? Şehir nasıl inşa edilir?” gibi düşüncelerle günümüzde birçok yazar ilgilenmektedir. Biz de bu sayıda “kaybettiğimiz bir medeniyet” olarak gördüğümüz Osmanlı-İslam medeniyeti çizgisini merkeze alarak günümüze bakmaya çalıştık. Bunu yaparken, “Medeniyet algımız bugünümüze, geleceğimize ne söyler ne söylemeli?” sorusunu sorduk. Bu sebeple dosya konumuzu “Medeniyet ve Şehir” olarak belirledik.
Bu sayıda sizleri, “Şehir medeniyetin aynasıdır.” düşüncesiyle kaleme alınmış mezarlıklar üzerine bir yazı karşılaşmaktadır. Daha sonra klasik dönemde şehir anlayışı, modern dönemde medeniyet tartışmalarına kadar geniş bir yelpazede şehir ve medeniyet konusu ele alınmaktadır. Bugün bilimsel süreçten koptuğumuza dair tartışmalara ise “Şehirde Gelişen bilimsel süreçleri inceleyen bir yazımızın dışında modern şehir tartışmalarına dair yazılarımız bulunmaktadır.
Ayrıca bu sayıda (6.sayı) sizlere “Şehirde Neler Oluyor?” isimli bir bölüm ile dosya konumuzla ilgili kitap, belgesel önerileri ve yapılan sempozyum, konferans gibi programların içeriklerine dair ulaşabileceğiniz kaynakları sunmaya çalıştık.
Son olarak mazlum Müslüman coğrafyaların sesini Türk kamuoyuna duyuran, Keşmir’in, Arakan’ın, Kudüs ve Doğu Türkistan’ın onunla ses olup, ses verdiği ve bir neslin -ki içlerinde ben de varım- yetişmesinde dergi ve gazete yazılarıyla destek olan, yakın zamanda kaybettiğimiz Akif Emre’yi de yakın dostu ve çalışma arkadaşının kaleminden yad edeceğiz. Allah rahmeti ile muamele etsin.
Comments